B) ECVEF FİİL
Orta harfi (aynü’l-fiili) illetli fiildir. Asılları itibâriyle bu fiiller illet harfleri olan (و ي) den mâzîde elife dönmüştür:
Orta harfi و dan kaynaklanan elif ise ecvef-i vâvî.
قَوَلَ |
den |
قَالَ |
dedi |
|
|
||
قَوَمَ |
den |
قَامَ |
kalktı |
خَوِفَ |
den |
خَافَ |
korktu |
نَوِمَ |
den |
نَامَ |
uyudu |
Orta harfi ي dan kaynaklanan elif ise ecvef-i yâî denir.
بَيَعَ |
dan |
بَاعَ |
sattı |
سَيَرَ |
dan |
سَارَ |
yürüdü |
هَيَبَ |
den |
هَابَ |
korktu |
F Ecvef fiilin ilk harfi üstün, içindeki illet harfi de harekeli ise ortadaki و veي harfi söylenişte kolaylık olması bakımından elife (ا) çevrilmiştir. Bu işleme İ’LÂL denir.
قَالَ den قَوَلَ |
dedi |
سَارَ den سَيَرَ |
yürüdü |
Ecvef-i vâvîler aslı itibariyle ya birinci babdan ya da dördüncü babdan olmak üzere iki şekilde gelir: Şimdi sırasıyla bu fiillerin çekimini işleyelim:
I- a) Ecvef-i vâvî (Aslı birinci bab)
قَالَ يَقوُلُdedi (Aslı = قَوَلَ يَقْوُلُ)
Ecvef-i vâvî Malûm Fiil-i Muzâri |
Ecvef-i vâvî Malûm Fiil-i Mâzî |
يَقُولُ يَقُولاَنِ يَقُولُونَ |
قَالَ قَالاَ قَالُوا |
تَقُولُ تَقُولانِ يَقُلْنَ |
قَالَتْ قَالَتَا قُلْنَ |
تَقُولُ تَقولاَنِ تَقُولُونَ |
قُلْتَ قُلْتُمَا قُلْتُمْ |
تَقُولِينَ تَقُولاَنِ تَقُلْنَ |
قُلْتِ قُلْتُمَا قُلْتُنَّ |
أَقُولُ نَقُولُ نَقُولُ |
قُلْتُ قُلْنَا قُلْنَا |
F Mâzî gâibe cemi müennes قُلْنَolmuştur. Zira illetli harf cezme vurulunca düşer, yok olur. Çünkü Arapça’da iki sükûnlu harf bir araya gelmez[4]. Muzâride orta harf ötreyle bağlandığından mâzi gâibe cemi müenneste bu hale gelir. Harekenin ötreye dönmesi atılan illetin vâv olduğuna işarettir. Bundan sonraki kısmı aynı sigaya zamir değiştirilerek söylenir: قُلْتَ قُلْتُمَا…
b) Ecvef-i vâvî (Aslı dördüncü bab)
خَافَ يَخَافُkorktu (Aslı = خَوِفَ يَخْوَفُ)
Ecvef-i vâvî Malûm Fiil-i Muzâri | Ecvef-i vâvî Malûm Fiil-i Mâzî | ||
يَخَافُ يَخَافانِ يَخَافُونَ |
Gâib |
خَافَ خَافَا خَافُوا |
Gâib |
تَخَافُ تَخَافَانِ يَخَفْنَ |
Gâibe |
خَافَتْ خَافَتا خِفْنَ |
Gâibe |
تَخَافُ… |
Muhâtab |
خِفْتَ… |
Muhâtab |
Sülâsi mücerredin dördüncü kalıbından gelen ecvefin mâzisi ecvefi yâî gibi çekilir. Kullanışlı durumu (يَخاَفُ) şekliyle görülen muzâri siygasının aslı (يَخْوَفُ) dur. Yapılan hareke i’lâli sonunda vâv’ın üstünü bir önceki sükûnlu sağlam (خْ) harfine aktarılmıştır: Kural gereğince üstünden sonra gelen vâv (و) veya yâ (ي) harfi illetleri, elife çevrilir, şekil böylece (يَخاَفُ) olur. Fiil nûnu’nnisveye (gâibe cemi müennes nûnuna) bitiştiği zaman iki sükûnun bir araya gelmemesi için illet harfi düşürülür. (نَوِمَ يَنْوَمُ = ناَمَ يَناَمُ) fiili de aynı şekildedir.
II- Ecvef-i yâî çekimi:
بَاعَ يَبِيعُ sattı (Aslıيَبْيِعُ بَيَعَ )
Ecvef-i yâî Malûm Fiil-i Muzâri |
Ecvef-i yâî Malûm Fiil-i Mâzî | ||
يَبِيعُ يَبِيعَانِ يَبِيعُونَ |
Gâib |
بَاعَ بَاعَا بَاعُوا |
Gâib |
تَبِيعُ تَبِيعَانِ يَبِعْنَ |
Gâibe |
بَاعَتْ باَعَتَا بِعْنَ |
Gâibe |
تَبِيعُ… |
Muhâtab |
بِعْتَ… |
Muhâtab
|
(بِعْنَ) deki esre aslında düşen illet harfinin (ي) olduğuna işarettir.
F Görüldüğü gibi mâzî gâibe cemi müennes ecvef-i vâvîlerin birinci bâbında ötre ile dördüncü bab ile ecvef-i yâîlerde esre ile bağlanır[5].
*Ecvef fiillerin mâzî meçhûl çekiminde vâvîlerinde olsun yâîlerinde olsun gâiblerin hepsinde gâibelerin müfred ve tesniyelerinde ا harfi ي ye değiştirilir.
قَالَ dedi → قِيلَ (dendi, söylendi)
Diğerleri de aynıdır:
خَافَ |
korktu → |
خِيفَ |
korkuldu |
بَاعَ |
sattı → |
بِيعَ |
satıldı |
Ecvefi vâvîlerin (1. bab) müennes gâibe cemisi ile muhâtaba ve mütekellimlerinde bu ي de kalkar. Yalnızca esresi kalır:
قِيلُوا |
قِيلاَ |
قِيلَ |
Gâib |
قِلْنَ |
قِيلَتَا |
قِيلَتْ |
Gâibe |
|
|
قِلْتَ.. |
Muhatap |
Ecvefi yâîlerin mâzi meçhûl çekimlerinde (2. ve 4. bablarında) ise müennes gâibe cemi’den itibâren ötre ile bağlanır:
خِيفُوا |
خِيفاَ |
خِيفَ |
Gâib |
خُفْنَ |
خِيفَتاَ |
خِيفَتْ |
Gâibe |
|
|
خُفْتَ.. |
Muhatap |
بِيعُوا |
بِيعاَ |
بِيعَ |
Gâib |
بُعْنَ |
بِيعَتاَ |
بِيعَتْ |
Gâibe |
|
|
بُعْتَ.. |
Muhatap |
Muzâri meçhûllerde ise muzaraat harfinden sonraki fiilin orta harfi ne olursa olsun (ا) e çevrilir.
يَقُولُ |
der → |
يُقَالُ |
denir |
يَخَافُ |
korkar → |
يُخَافُ |
korkulur |
يَبِيعُ |
satar → |
يُبَاعُ |
satılır |
Çekimleri:
يُبَاعُ يُبَاعَانِ يُبَاعُونَ |
يُخَافُ يُخَافَانِ يُخَافُونَ |
يُقالُ يُقَالانِ يُقَالُونَ |
تُبَاعُ تُبَاعَانِ يُبَعْنَ |
تُخَافُ تُخَافانِ يُخَفْنَ |
تُقالُ تُقَالانِ يُقَلْنَ |
تُباَعُ… |
تُخَافُ… |
تُقَالُ… |
Ecvef Fiillerin Emr-i Hâzırları:
بِعْ (يَبِيعُ) sat |
خَفْ (يَخَافُ) kork |
قُلْ (يَقُولُ) de |
بِعْ بِيعَا بِيعُوا |
خَفْ خَافَا خَافُوا |
قُلْ قُولاَ قُولُوا |
بِيعيِ بِيعَا بِعْنَ |
خَافِي خاَفاَ خَفْنَ |
قُولِي قُولاَ قُلْنَ |
Not: (خَفْ) şeklinde üstün okunmasının sebebi aslının dördüncü babdan olması sebebiyledir. Bu aslında (يَخْوَفُ dan) إِخْوَفْ şeklindedir. Vâv’ın üstün harekesi bir önceki (خْ) ya aktarılmıştır. Kural gereğince vâv elife dönüşmüştür (خاَفْ). Fakat emrin sonunu cezm yapacağımızdan uzatmadan sonra cezm yapılmış olurdu. Dolayısıyla da buradaki uzatmadan cezme gidildiği için elif de düşmüş oldu. Tesniye ve diğerlerinde geri geldi. Fakat cemi müennes nununda gene uzatmadan sonra cezme gidildiği için orada yine düştü.
F Görüldüğü gibi cezme vurulan illet harfi (و ي ا) düşer. Cezme vurulmazsa düşmez, bırakılır.
İsm-i Fâilleri
قائِلٌ قَالَ |
diyen, söyleyen |
خَائِفٌ خَافَ |
korkan |
باَئِعٌ بَاعَ |
satan |
|
İsm-i Mef’ûlü
مَقُولٌ قَالَ |
söylenmiş, söylenen |
مَبِيعٌ بَاعَ |
satılmış, satılan |
مَخُوفٌ خَافَ |
korkulan |
Cümle Örnekleri:
1- قُلْتُ لِواَلِدِي الْحَقِيقَةَ كُلَّهاَ – كُناَّ مُساَفرِينَ أَمْسِ.
2- اَلْبَناَتُ يَطُفْنَ حَوْلَ الْكَعْبَةِ – اَلتَّلاَمِيذُ صاَمُوا رَمَضاَنَ.
3- ياَ بِنْتِي كُونِي مُؤَدَّبَةً داَئِماً – هَلِ الْأَطْفاَلُ يَناَمُونَ كَثِيراً ؟
4- عُودِي مُبَكِّرَةً ياَ أُخْتِي – صُمْناَ أُسْبُوعاً قَبْلَ رَمَضاَنَ.
5- أَناَ قُلْتُ الْحَقِيقَةَ لِلْقاَضِي – أَنْتَ قُلْتَ الْحَقِيقَةَ.
6- هُماَ قاَلاَ الْحَقِيقَةَ – نَحْنُ قُلْناَ الْحَقِيقَةَ.
7- هُنَّ قُلْنَ الْحَقِيقَةَ – أَنْتِ قُلْتِ الْحَقِيقَةَ – هُمْ قاَلُوا الْحَقِيقَةَ.
8- عاَدَ مُبَكِّراً – هُمْ عاَدُوا مُبَكِّريِنَ.
9- قُلِ الْحَقَّ داَئِماً – أَنْتِ قُولِي الْحَقَّ داَئِماً .
10- صُمْ رَمَضاَنَ – صُمْنَ رَمَضاَنَ.
11-كاَنَ مَوْجُوداً قَبْلَ قَلِيلٍ – كُناَّ مَوْجُودِينَ قَبْلَ قَلِيلٍ .
12- صاَحَ بِصَوْتٍ عاَلٍ – صِحْتَ بِصَوْتٍ عاَلٍ.
13- عاَشَ سَعِيداً – أَناَ عِشْتُ سَعِيداً -أَناَ عِشْتُ سَعِيدَةً.
14- ناَمَ الْأَوْلاَدُ كَثِيراً – اَلْأَوْلاَدُ ناَمُوا كَثِيراً.
15- قاَمَ الرَّجُلاَنِ بِعَمَلٍ – اَلرَّجُلاَنِ قاَمَا بِعَمَلٍ.
16- عاَدَتِ الْمُدَرِّساَتُ أَمْسِ – اَلْمُدَرِّساَتُ عُدْنَ أَمْسِ.
17- طاَفَ الْحُجاَّجُ بِالْكَعْبَةِ -اَلْحُجاَّجُ طاَفُوا بِالْكَعْبَةِ.
18- كاَنَتِ الطاَّلِبَتاَنِ غاَئِبَتَيْنِ -اَلطاَّلِبَتاَنِ كاَنَتاَ غاَئِبَتَيْنِ .
19- زاَرَتِ الْبَناَتُ جَدَّهُنَّ -الْبَناَتُ زُرْنَ جَدَّهُنَّ.
20- صاَرَ الصِّغاَرُ كِباَراً – اَلصِّغاَرُ صاَرُوا كِباَراً.
21- ناَلَ الْوَلَداَنِ حُبَّ واَلِدَيْهِماَ – اَلْوَلَداَنِ ناَلاَ حُبَّ واَلِدَيْهِماَ.
22- إِنْ تَزُرْنِي أَشْكُرْكَ – صِرْتَ رَجُلاً – صِرْتَ مَشْغُولاً.
23- ماَزاَلَ صاَئِماً – صِرْتُ عَظيِماً .
24- هَلْ عاَشَ جَدُّكَ عُمْراً طَوِيلاً ؟ لاَ، لَمْ يَعِشْ. هَلْ طاَفَ الْحاَجُّ بِالْبَيْتِ؟ لاَ، لَمْ يَطُفْ.
25- يَعْمَلُ عَمَلاً طَيِّباً – يَفُوزُ فِي حَياَتِهِ – مَنْ يَعْمَلْ عَمَلاً طَيِّباً يَفُزْ فِي حَياَتِهِ.
26- يَصُومُ رَمَضاَنَ – تَكُونُ صِحَّتُهُ جَيِّدَةً – مَنْ يَصُمْ رَمَضاَنَ تَكُنْ صِحَّتُهُ جَيِّدَةً.
27- شَهِدَ أَحْمَدُ بِماَ قاَلَهُ إِبْراَهِيمُ – شَهِدَ أَحْمَدُ بِماَ قاَلَتْهُ الْمَرْأَةُ.
28- اَلصَّغِيراَتُ ناَئِماَتٌ فِي حُجُراَتِ النَّوْمِ – تَناَمُ الصَّغِيراَتُ فِي حُجُراَتِ النَّوْمِ.
29- إِنَّ النَّوْمَ أَخُو الْمَوْتِ وَ لاَ يَمُوتُ أَهْلُ الْجَنَّةِ .
Tercüme:
1- Babama bütün hakikatı söyledim. Dün yolcu idik.
2- Kızlar Kâbe’nin çevresinde tavaf ediyorlar. Öğrenciler Ramazan orucunu tuttular.
3- Ey kızım, dâima edebli ol! Çocuklar çok uyur mu?
4- Erken dön ey kardeşim! Ramazandan önce bir hafta oruç tuttuk.
5- Gerçeği kadıya söyledim. Sen gerçeği söyledin.
6- O ikisi gerçeği söyledi. Bizler gerçeği söyledik.
7- Onlar gerçeği söylediler. Sen gerçeği söyledin. Onlar gerçeği söylediler (müz.)
8- Erken döndü. Onlar erken döndüler.
9- Daima hakikatı söyle. Sen daima hakkı söyle (müe.).
10- Ramazan orucunu tut. Ramazan orucunu tuttular.
11- Az önce vardılar (burda bulunuyorlardı). Az önce mevcuttuk.
12- Yüksek sesle bağırdı. Yüksek sesle bağırdın.
13- Mutlu yaşadı. Ben mutlu olarak yaşadım. (Aynı mana müennes için).
14- Çocuklar çok uyudu. (Aynı manada isim cümlesi).
15- İki adam iş yaptı. (Aynı mana isim cümlesi).
16- Öğretmenler dün döndü.
17- Hacılar Kabe’yi tavaf etti.
18- İki kız öğrenci yoktu.
19- Kızlar dedelerini ziyaret ettiler.
20- Küçükler büyük oldu.
21- İki çocuk ana-babasının sevgisine kavuştu.
22- Beni ziyaret edersen sana teşekkür ederim. Adam oldun. Meşgul oldun.
23- Hala oruçlu. Büyüdüm.
24- Deden uzun bir ömür yaşadı mı? Hayır, yaşamadı. Hacı Kâbeyi tavaf etti mi? Hayır, etmedi.
25- İyi bir iş yapıyor. Hayatında başarılı oluyor. Kim iyi bir iş yaparsa hayatında başarılı olur.
26- Ramazan orucunu tutuyor. Onun sıhhati iyidir. Kim Ramazan orucunu tutarsa sıhhati iyi olur.
27- Ahmed İbrâhim’in kendisine dediklerine şahit oldu. Ahmet kadının söylediklerine şahit oldu.
28- Küçük kızlar yatak odalarında uyumaktadırlar.
29- Uyku ölümün kardeşidir ve cennet ehli ölmezler.
Not: (قاَلَ قاَئِلٌ ج قاَلَ قاَئِلُونَ) (Birisi dedi ki, bazıları dediler ki) İsm-i Fâil (ال) takısıyla belirli olunca daha önceden zikredilen bir özneye atıf yapar:
وَ قاَلَ الْقاَئِلُ |
ve daha sonra konuşan şahıs şöyle dedi (ilâve etti):… |
¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯¯
MİSAL VE ECVEF FİİL İLE İLGİLİ AYETLER
1- وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا .
(25/FURKÂN, 74). (Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.
وَهَبَ يَهَبُ وَهْباً هِبَةً |
bağışlamak |
قَرَّتْ عَيْنُهُ |
gözü aydın olmak |
قُرَّةَ أَعْيُنٍ |
göz aydınlığı (tabir) |
2- رَبَّنَا … هَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنْتَ الْوَهَّابُ .
(3/ÂL-İ İMRÂN, 8). (Onlar şöyle yakarırlar:) Rabbimiz!… Bize tarafından rahmet bağışla. Lütfu en bol olan sensin.
اَلْوَهاَّبُ |
çokça bağışta bulunan, lutfu en bol olan |
3- هُنَالِكَ دَعَا زَكَرِيَّا رَبَّهُ قَالَ رَبِّ هَبْ لِي مِنْ لَدُنْكَ ذُرِّيَّةً طَيِّبَةً إِنَّكَ سَمِيعُ الدُّعَاء .
(3/ÂL-İ İMRÂN, 38). Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.
طَيِّبَةٌ |
hayırlı, temiz, hoş |
|
4- قُلْ إِنَّمَا أَعِظُكُم بِوَاحِدَةٍ أَنْ تَقُومُوا لِلَّهِ مَثْنَى وَفُرَادَى ثُمَّ تَتَفَكَّرُوا …
(34/SEBE, 46). (Resûlüm! Onlara) de ki: Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkmanız sonra da düşünmeniz (üzere) size sadece bir tek öğüt vereceğim:…
kalkmak, azmetmek |
قاَمَ يَقُومُ قَوْماً قِياَماً |
vaaz etmek, öğüt vermek |
وَعَظَ يَعِظُ وَعْظاً |
||
ikişer ikişer |
مَثْنَى |
ferd, tek, eşsiz (ayette: فُراَدَى tekler, tek olanlar) |
اَلْفَرْدُ ج فُراَدَى |
||
5- وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ أَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ …
(24/NÛR, 31). Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler….
حَفِظَ يَحْفَظُ حِفْظاً |
esirgemek, korumak |
غَضَّ يَغُضُّ غَضاًّ |
(gözü) çekmek |
6- … كُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ .
(9/TEVBE, 119). …doğrularla beraber olun.
7- … وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ .
(57/HADÎD, 4). … Nerede olsanız, O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görür.
8- … وَلَوْ آمَنَ أَهْلُ الْكِتَابِ لَكَانَ خَيْرًا لَهُمْ مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ وَأَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ .
(3/ÂL-İ İMRÂN, 110). ..Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır.
9- إِنَّ الَّذِينَ يُحِبُّونَ أَنْ تَشِيعَ الْفَاحِشَةُ فِي الَّذِينَ آمَنُوا لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ .
(24/NÛR, 19). İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir azab vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
أَحَبَّ يُحِبُّ إِحْباَباً |
istemek, sevmek |
شاَع َ يَشيِعُ |
yayılmak, şuyü bulmak |
10- فَإِنْ لَمْ تَجِدُوا فِيهَا أَحَدًا فَلاَ تَدْخُلُوهَا حَتَّى يُؤْذَنَ لَكُمْ وَإِنْ قِيلَ لَكُمُ ارْجِعُوا فَارْجِعُوا هُوَ أَزْكَى لَكُمْ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ .
(24/NÛR, 28). Orada hiçbir kimse bulamadınızsa, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz (daha nezih) bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir.
وَجَدَ يَجِدُ وَجْداً وُجُوداً |
bulmak |
أَذِنَ يأْذَنُ إِذْناً |
izin vermek |
11- وَقَضَى رَبُّكَ أَلاَّ تَعْبُدُوا إِلاَّ إِيَّاهُ وَبِالْوَالِدَيْنِ إِحْسَانًا إِمَّا يَبْلُغَنَّ عِنْدَكَ الْكِبَرَ أَحَدُهُمَا أَوْ كِلاَهُمَا فَلاَ تَقُلْ لَهُمآ أُفٍّ وَلاَ تَنْهَرْهُمَا وَقُلْ لَهُمَا قَوْلاً كَرِيمًا .
(17/İSRÂ, 23). Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılığa ulaşırsa, kendilerine “üf!” (bile) deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.
بَلَغَ يَبْلُغُ بُلُوغاً |
vasıl olmak, ulaşmak |
نَهَرَ يَنْهَرُ نَهْراً |
azarlamak |
كِلاَهُمَا |
her ikisi |
12- وَإِذْ تَأَذَّنَ رَبُّكُمْ لَئِنْ شَكَرْتُمْ لَأَزِيدَنَّكُمْ وَلَئِنْ كَفَرْتُمْ إِنَّ عَذَابِي لَشَدِيدٌ .
(14/İBRÂHÎM, 7). “Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti.”
تَأَذَّنَ يَتَأَذَّنُ تَأَذُّناً |
bildirmek |
|
13- … وَتُوبُوا إِلَى اللَّهِ جَمِيعًا أَيُّهَا الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ .
(24/NÛR, 31). ..Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki ey mü’minler kurtuluşa eresiniz.
kurtuluşa erdi |
أَفْلَحَ يُفْلِحُ إِفْلاَحاً |
14- فَكَيْفَ إِذَا جِئْنَا مِنْ كُلِّ أمَّةٍ بِشَهِيدٍ وَجِئْنَا بِكَ عَلَى هَؤُلاءِ شَهِيدًا .
(4/NİSÂ, 41). Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri (nice olacak)!
getirdi |
جاَءَ يَجِيءُ بِ |
15- وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنْسَانُ وَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى .
(89/FECR, 23). O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını birer birer hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var!
nereden, ne faydası var, nasıl |
أَنَّى |
hatırlama |
اَلذِّكْرَى |
hatırlamak |
تَذَكَّرَ يَتَذَكَّرُ |
16- قَالَتْ رَبِّ أَنَّى يَكُونُ لِي وَلَدٌ وَلَمْ يَمْسَسْنِي بَشَرٌ قَالَ كَذَلِكِ اللّهُ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ إِذَا قَضَى أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ .
(3/ÂL-İ İMRÂN, 47). Meryem: Rabbim! dedi, bana bir erkek eli değmediği halde nasıl çocuğum olur? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir, Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmedince ona (sadece) “Ol!” der; o da oluverir.
مَسَّ يَمَسُّ مَساًّ |
değmek (cinsi temas kurmaktan kinayedir.) |
شاَءَ يَشَاءُ |
diledi, istedi |
17- وَمَا مِنْ دَآبَّةٍ فِي الْأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُمْ مَا فَرَّطْنَا فِي الْكِتَابِ مِنْ شَيْءٍ ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ .
(6/EN’ÂM, 38). Yeryüzünde (yürüyen) hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi topluluklardır. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler (haşrolacaklar).
جَناَحٌ ج أَجْنِحَةٌ |
kanat |
فَرَّطَ يُفَرِّطُ |
eksik bırakmak |
حَشَرَ يَحْشُِرُ حَشْراً |
toplamak |